Türkçe'nin Yazılışı, Okunuşu
Eskişehir'e
indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş
yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı
Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da
farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri
artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge
ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi
oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946′dan
beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir
kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?
Kademeler şöyle:
1.
Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe",
geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök
Türkçe" diye). Bilim terimleri, ******'ün yolunda bir süre Kök
Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı
terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili
birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası
tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler.
"Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir
tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman
oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan
boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın
da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar;
birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga
etmeyi sürdürüyorlardı.
2.
İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez
bir Türk okulunda (hem de ******'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda)
1953′te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel
ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960′ta gene dış telkinle ilk kurulan
İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti.
Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat
dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı
(Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).
3. 1990′larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).
4.
Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri
yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme
işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz
hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (
Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi,
tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu
uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne
atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan
(yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda,
okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve
târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].
5.
******'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline
tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır.
Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan
bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur.
"Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı
tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell
it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet"
kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için
en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar
yazıyorlar.
Dili
İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her
sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok.
Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60′ı kendi
dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana
kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları
sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda
gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili
İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların
güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi
değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi
kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda
sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece
İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca
ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
Yukarıda,
bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların
arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım
adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum
belirginleşmiştir.
PROF.DR.OKTAY SİNANOĞLU
Eskişehir'e
indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş
yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı
Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da
farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri
artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge
ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi
oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946′dan
beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir
kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?
Kademeler şöyle:
1.
Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe",
geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök
Türkçe" diye). Bilim terimleri, ******'ün yolunda bir süre Kök
Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı
terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili
birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası
tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler.
"Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir
tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman
oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan
boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın
da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar;
birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga
etmeyi sürdürüyorlardı.
2.
İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez
bir Türk okulunda (hem de ******'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda)
1953′te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel
ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960′ta gene dış telkinle ilk kurulan
İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti.
Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat
dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı
(Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).
3. 1990′larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).
4.
Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri
yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme
işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz
hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (
Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi,
tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu
uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne
atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan
(yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda,
okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve
târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].
5.
******'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline
tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır.
Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan
bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur.
"Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı
tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell
it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet"
kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için
en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar
yazıyorlar.
Dili
İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her
sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok.
Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60′ı kendi
dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana
kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları
sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda
gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili
İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların
güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi
değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi
kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda
sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece
İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca
ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
Yukarıda,
bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların
arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım
adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum
belirginleşmiştir.
PROF.DR.OKTAY SİNANOĞLU